Üniversitemiz İktisat
ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü
kapsamında “15 Temmuz Sonrası Türk Siyasal Hayatında Kırılmalar ve Yeni Güç
Dengeleri” konulu panel düzenlendi. Panelin konuşmacıları İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan ve
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünden
Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz’dı.

Programın açılış
konuşmasını İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Selim
Cengiz yaptı. Prof. Dr. Selim Cengiz, “Bugün burada, milletimizin iradesine
kasteden karanlık bir geceyi aydınlatan, umutla, cesaretle ve kararlılıkla
yazılmış bir direnişin yıl dönümünde bir araya gelmiş bulunuyoruz. 15 Temmuz
Demokrasi ve Millî Birlik Günü vesilesiyle düzenlediğimiz bu anlamlı programda
sizlerle birlikte olmaktan büyük bir onur duyuyorum. 15 Temmuz 2016 gecesi,
tarihimizde eşi benzeri görülmemiş bir ihanetle karşı karşıya kaldık.
Demokrasimizi, anayasal düzenimizi ve halk iradesini hedef alan hain darbe
girişimi, milletimizin onurlu duruşu, cesareti ve vatan sevgisiyle bertaraf
edilmiştir. Bu kalkışma, sadece seçilmiş bir hükümete değil Türkiye Cumhuriyeti’nin
temel değerlerine, egemenliğine, bağımsızlığına ve istikbaline yöneltilmiş
topyekûn bir saldırıdır. Ancak o gece, milletimiz adeta bir bütün hâline
gelerek, bayrağına, ezanına, devletine ve geleceğine sahip çıkmıştır. Genciyle
yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, her kesimden insanımız tek yürek olmuş,
vatanına göz dikenlere karşı dimdik durmuştur. Bu topraklarda, tankların önünde
duran, kurşunlara göğsünü siper eden, canını hiçe sayarak sokaklara dökülen o
isimsiz kahramanlar, bizlere demokrasinin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez
daha göstermiştir. 15 Temmuz gecesi, sadece bir direniş değil; aynı zamanda
yeni bir toplumsal sözleşmenin de doğduğu bir milattır. Seçilmiş hükümete,
demokrasi ve millî iradeye olan bağlılık; bireylerin değil, topyekûn bir
milletin ortak kararlılığıyla zafere ulaşmıştır. Bir Üniversite olarak, bilgi
üretmek kadar, geçmişi doğru okumak, tarihsel bilinç kazandırmak ve genç
nesilleri demokrasiye, insan haklarına ve anayasal değerlere bağlı bireyler
olarak yetiştirmek de bizim asli görevimizdir. 15 Temmuz’un yıl dönümlerinde bu
farkındalığı canlı tutmak, şehitlerimizin mirasına sahip çıkmak, demokrasi
kültürünü yerleştirmek en önemli sorumluluklarımızdandır. Bugün burada bir anma
programı yapıyoruz. Ancak bu yalnızca geçmişi hatırlamak değil; geleceği daha
güçlü, daha bilinçli, daha kararlı inşa etme iradesidir. Bu duygularla; başta 15 Temmuz şehitlerimiz
olmak üzere, tüm aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize
şükranlarımı sunuyorum. Vatanı, milleti, bayrağı ve demokrasisi uğruna can
vermeyi göze alan herkesi bir kez daha saygıyla yâd ediyorum. Rabbim bir daha
milletimize böyle acılar yaşatmasın.” diye konuştu.

Açılış konuşmasının
ardından Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz, “Türk Siyasal Hayatında Süreklilik ve
Kırılmalar :15 Temmuz Ne Anlatıyor?” konulu sunumunu dinleyenlerle paylaştı.
Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz, “Türkiye siyasetinde 15 Temmuz uzun yıllara sâri
bir siyasal kültür penceresinden okunabilir. Birçok açıdan bir sonuç gibi
görülebilecek 15 Temmuz, Türkiye siyasetinde aynı zamanda birçok kırılmayı da
beraberinde getirmiştir. 15 Temmuz’la birlikte daha önceki yıllarda da
tartışılan siyasetin sivilleşmesi gerektiği meselesi tekrar gündeme gelmiştir.
Zira siyasetin sivilleşmesini salt ordu-devlet ilişkiler temelinde değil daha
geniş planda anlamak ve düşünmek gerekir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden
modernleşme serüveninde ordunun Türk siyaseti içerisinde merkezi bir konumu
olmuştur. Ancak ordunun doğrudan doğruya siyasal iradeyi hedef alması ve
devleti yönetmeye soyunması 27 Mayıs’la başlamıştır. 27 Mayıs bu anlamda
ordunun siyasetin merkezine tekrar dönüşünü ifade eder. Fakat 27 Mayıs’la aynı
zamanda Türkiye’de gayri-hukuki ve gayri demokratik bir geleneğin de
başlatıcısı olmuştur. 27 Mayıs’la beraber ordu siyasallaşmış, Türk Silahlı
Kuvvetleri içerisinde cuntalaşma girişimlerinin arttığı görülmüştür. 1960’larda
ordu içerisinde başlayan kaynaşma ancak 12 Mart Muhtırası’yla beraber
bitirilmeye çalışılmıştır. Fakat bu da çözüm olmamış ve 12 Mart’la devam eden
süreç ülkeyi 12 Eylül darbesine götürmüştür. 27 Mayıs’ın emir komuta zinciri
dışında yapılması ve darbeden sonra ordu içerisindeki ayrışmaların izini 1960’ların
ikinci yarısı ve 1970’lerde de görmek mümkündür. 15 Temmuz da bu anlamda emir
komuta zinciri dışında yapılmaya çalışılan bir teşebbüstür. Şayet başarılı olsa
idi 15 Temmuz sonrası; siyasal, toplumsal ve iktisadî anlamda çok kaotik bir
Türkiye’ye uyanabilirdik. Zira 15 Temmuz
ordu ve toplum içerisindeki azınlık bir şebekenin teşebbüsüydü ve sonrasında
toplumsal bir çatışmaya ve infiale sebep olması kuvvetli bir senaryoydu. Diğer
yandan 15 Temmuz’un gösterdiği bir diğer gerçek de siyasetin sivilleşmesi
meselesidir. Daha önceki darbe girişimlerinde devletin farklı birimleri
arasındaki anlaşmazlıklar, sivil siyasetin hükmedemediği devlet birimleri
darbelerde başat rol oynamıştır. Ancak 15 Temmuz’da güvenlik bürokrasinin büyük
çoğunluğu güçlü sivil direnişe eşlik etmiştir.
Dolayısıyla, 15 Temmuz gecesi halkın ortaya koyduğu güçlü demokratik
irade ve siyaset kanadının gösterdiği güçlü direniş yalnızca sokakta değil,
devletin güvenlik kurumlarında da etkisini göstermiştir. Bu süreçte özellikle
Millî İstihbarat Teşkilâtı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türk Silahlı Kuvvetleri
içindeki I. Ordu ve Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi stratejik yapılar, sivil
otoriteyle eşgüdüm içinde hareket ederek darbe teşebbüsünün akamete
uğratılmasında belirleyici bir rol üstlenmiştir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin son
yirmi yılda askerî vesayetle verdiği mücadelenin ne denli kritik olduğunu bir
kez daha teyit etmektedir. Bu dönüşüm,
Türkiye'nin son yıllarda uluslararası alandaki etkinliğini artırmasında önemli
bir etkendir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, 15 Temmuz’da sergilenen
direniş, Türkiye’de demokrasinin yüzeysel değil, derin bir tarihsel birikime ve
toplumsal karşılığa dayandığını göstermiştir. Türkiye artık demokratik normları
yalnızca biçimsel olarak değil, siyasal refleksleriyle de benimsemiş bir
ülkedir. Çok partili siyasal sisteme 1950’de geçerek önemli bir eşiği atlayan
Türkiye, demokratik süreçleri içselleştirmiş ve 15 Temmuz’da bu birikimini tüm
dünyaya açıkça ilan etmiştir.” dedi.

“15 Temmuz ve Yeni Güç
Dengeleri: Türkiye’nin Batı ile İlişkilerinde Kopuş mu Yeniden Konumlanma mı?”
konulu sunumunu dinleyenlerle paylaşan Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan,
“Darbeler, tarih boyunca devletlerin siyasi ve toplumsal yapılarında köklü
değişimlere yol açan kritik müdahaleler olagelmiştir. Ancak 15 Temmuz darbe
girişimi, klasik darbe tanımlarının ötesine geçerek, farklı dinamikleri içinde
barındıran özgün bir olgu olarak dikkat çekmektedir. Öncelikle, bu darbe
girişimi, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı askeri müdahalelerden farklı olarak
toplumun doğrudan ve kararlı müdahalesiyle bastırılmıştır. Bu yönüyle, darbe
daha ilk aşamasında toplumun güçlü karşı duruşuyla engellenmiş; böylece
uluslararası alanda da önemli bir farklılık ortaya koymuştur. Bu süreç,
yalnızca iç politika bağlamında değil, aynı zamanda Türkiye'nin dış
politikasında da belirleyici bir dönüm noktası yaratmıştır. Özellikle
jeopolitik dengelerin son derece hassas olduğu bir coğrafyada, bu tür bir darbe
girişiminin ortaya çıkması çeşitli araçsallaştırmaları da beraberinde
getirmiştir. Türkiye'nin geleneksel Batılı müttefikleriyle olan ilişkileri bu
dönemde yeniden sorgulanmaya başlanmış; NATO üyeliği çerçevesinde beklenen
dayanışma ve desteğin sağlanamaması, Türkiye kamuoyunda ve karar alıcı
çevrelerde derin bir güvensizlik ortamına yol açmıştır. Bu durum, Soğuk Savaş
döneminde yaşanan Küba Krizi ve Johnson Mektubu gibi örneklerle benzerlik arz
eden tarihsel bir kırılma olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, Türkiye'nin
dış politikasında alternatif yönelimler ve yeni stratejik açılımlar
geliştirmeye başladığı görülmektedir. Rusya ve Çin gibi aktörlerle yakınlaşma
eğilimi artarken, Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS+ gibi çok taraflı
platformlarla temasların yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Bu gelişmeler,
Türkiye'nin dış politikada çok merkezli ve dengeli bir yaklaşımı benimsediğinin
göstergesi olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, güvenlik alanında da önemli
adımlar atılmıştır. Özellikle NATO üyesi olunmasına rağmen beklenen desteğin
alınamaması, Türkiye'yi alternatif savunma iş birliklerine yöneltmiştir. Bu
çerçevede, Rusya ile imzalanan S-400 hava savunma sistemi anlaşması, yalnızca
ikili ilişkiler açısından değil, aynı zamanda NATO içerisindeki stratejik
dengeleri de etkileyen kritik bir gelişme olarak öne çıkmaktadır. Türk toplumu,
bu darbe girişimini başarısızlığa uğratarak demokrasinin ve hukukun yanında yer
alırken, uluslararası alanda da yükselen güç perspektifinin altı bir kez daha
devlet ve toplum iş birliğiyle çizilmiş ve küresel sistemde önemli bir mesaj
verilmiştir.” şeklinde konuştu.

Program; Doç. Dr. Merve
Suna Özel Özcan ve Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz’a teşekkür belgesinin
verilmesiyle sona erdi.


